2 Aralık 2009 Çarşamba

MERHUMU NASIL BILIRDINIZ?

iyi bilirdik Ahmet ulucay`i memleketlimiz olmasa belki bilemezdik. karpuz kabugundan gemi degil titanik bile yaparsin mesele para degil yurek meselesi diyebilmis buyuk insan o. seyircisiz filmine odul almis deha o. saglam bir film icin omuzlarinin uzereinde bir kamera bile olmadi ama omuzlarinin uzerinde saglam bir kafa vardi onun. malesef omru vefa etmedi bedeni direnemedi daha fazla. gule gule git ustam. degerini bilen birileri cikar gittgin yerde. mekani cennet olsun. ruhuna fatiha!
ey necip turk milleti sen safak sezerlere memed ali erbillere yilmaz erdoganlara layik degilsin. degerlerine sahip ciksana az...

18 Kasım 2009 Çarşamba

KURSAD VE 40 CERI DESTANI

İHTİLÂL

Büyük gece gelip çattı:

Kür Şad, yapılacak saldırışın bütün inceliklerini tasarlayıp son buyruklarını verdikten sonra konçuyunun yanına geldi. Ona her zamankinden daha sert bir sesle:

- “Konçuy! Bu gece budunu kurtarmak için kanlı bir iş yapacağız. Ölürsem bildiğin gibi yap” dedi.

Sonra onun yanaklarından öperek çocuklarını çağırdı. Sarılıp kucakladı.

Evinden çıktığı zaman yüzüne çarpan serinlikte başını göğe kaldırdı. Bulutlar umulmadık bir hızla koşuyor, rüzgâr beklenmedik bir sertlikle esiyordu. Kür Şad’ın kaşları çatıldı. Çabuk adımlarla yürüyerek saray ahırlarına doğru yöneldi. Ahırlardan iki yüz adım kadar ilerde birbirine dikey iki duvar vardı. Yarıda kalmış bir yapının duvarları olan bu iki duvar, iki üç ağacın da yardımıyla kendi arasına sığınanları çevredekilerin gözlerinden saklıyacak bir sığınak gibiydi. Kavşıt (randevu) orada olacak. Yarım kalmış duvardan bakınca saray ahırlarını, Çin kağanının her gece geçtiği yolu görmek kabildi. Kür Şad oraya varırken yağmur çiselemeğe başlamıştı. Kendinden önce kavşıta gelenler yere diz vurarak onu selâmladılar. Şimdi kimi duvarların dibinde, kimi ağaçların altında sessiz, hareketsiz bekliyorlar, bir yandan da havada bulutlar çoğalarak evreyi karartıyor, her kısa anda bir iki kişi daha gelerek Kür Şad’ı selâmladıktan sonra bir kıyıya çekilerek sessizce duruyordu.

Kür Şad vaktin geldiğini hesaplamıştı. Arkadaşlarını adlarıyla çağırarak yoklamağa başladı:

- Binbaşı Bögü Alp!

- Buyur!

- Yüzbaşı Yamtar!

- Buyur!

- Yüzbaşı Yağmur!

- Buyur!

- Yüzbaşı Üçoğul!

Kür Şad bu seslenişe cevap alamadı. Bir an sustuktan sonra tekrarladı:

- Yüzbaşı Üçoğul!

Yine cevap yoktu. Üçoğul gelmemişti. Üzerinde durmıyarak yoklamağa devam etti:

- Onbaşı Gök Börü!

- Buyur!

- Onbaşı Ay Kutluk!

- Buyur!

- Onbaşı Emen!

- Buyur!

Şimdi sıra yeni onbaşılara, Kür Şad’ın onbaşılık verdiği genç Türk beğlerine gelmişti:

- Onbaşı Sungur!

- Buyur!

- Onbaşı Göktaş!

- Buyur!

- Onbaşı Barmaklak!

- Buyur!

- Onbaşı Kızıl Buka!

- Buyur!

- Onbaşı karabudak!

- Buyur!

- Onbaşı Çıgay Börü!

- Buyur!

- Onbaşı Tanrıvermiş!

- Buyur!

Beğler bitmiş, sıra karabuduna gelmişti:

- Kara Ozan!

- Buyur!

- Gümüş!

- Buyur!

- Yumru!

- Buyur!

- İl Kaya!

- Buyur!

- Çağrı!

- Buyur!

- Kalalduruk!

- Buyur!

- Utar!

- Buyur!

- Tunga!

- Buyur!

- Küçlük!

- Buyur!

- Ilaçın!

- Buyur!

- Yeke!

- Buyur!

- Arbuz!

- Buyur!

- Abı!

- Buyur!

- Turumtay!

- Buyur!

- Tuğrul!

- Buyur!

- Çobayıkmış!

- Buyur!

- Kaban!

- Buyur!

- Toluk Tüge!

- Buyur!

- Alp Aya!

- Buyur!

- Çengşi!

- Buyur!

- Öküş Kara Açkı!

- Buyur!

- Yığaç!

- Buyur!

- Kutan!

- Buyur!

- Yırım!

- Buyur!

- Badruk!

- Buyur!

- Tokuş!

- Buyur!

Yoklama bittikten sonra bir an, çıt bile çıkmadan bir susuş oldu. Sonra Kür Şad’ın biraz öfkeli gibi dikleşen sesi yükseldi:

- Yüzbaşı Üçoğul!

Üçoğul hâlâ gelmemişti. O zaman Kür Şad onu oğullarına sormağa karar verdi:

- Onbaşı Karabudak!

- Buyur!

- Baban nerede?

- Bilmiyorum Şad!

- Onbaşı Kızıl Buka!

- Buyur!

- Sen de bilmiyor musun?

- Bilmiyorum Şad!

Artık karanlıkta birbirlerinin yüzlerini seçemiyorlar, ancak karaltılarını görüyorlardı. Deminden beri Üçoğul üzerinde kafa yoran Bögü Alp, günlerdir içini kemiren şüpheyi Kür Şad’a açmak için yaklaştı:

- Kür Şad! Son günlerde onu bir Çinlinin evine geceleri girerken görmüştüm. Olmaya ki...

Bögü Alp sözünü tamamlamadan sustu. Bir Türk beği hakkındaki kuşkularını açığa vurmaktan utanıyor, fakat bu kadar önemli bir anda her hangi bir umulmadık tuzağa düşmemek için de her tedbire başvurmağa kendisini mecbur sayıyordu.

Karanlıkta Kür Şad’ın sesi yeniden yükseldi:

- Yüzbaşı Üçoğul’un nerde olduğunu bilen var mı?

Bir ses cevap verdi:

- Biraz önce kendisini gördüm.

- Nerde gördün?

İhtilâlcilerin en yaşlısı olan altmış yaşındaki Badruk, Yüzbaşı Üçoğul’u gördüğü yeri birkaç sözle anlattı. Burasının, geceleri evine girdiği zengin Çin tüccarının dükkânı olduğunu Bögü Alp ve Yumru anlamışlardı. Kür Şad’la Bögü karanlıkta bakıştılar. Şimdi karar vermesi için Kür Şad’ı bekliyorlardı.

Yağmur artmıştı. Rüzgâr pek sert esiyordu. Böyle bir gecede Çin kağanının sokağa çıkmasına imkân yoktu. Üçoğul da burada bulunsaydı Kür Şad, yapacakları işi birkaç gün sonraya atabilirdi. Fakat şimdi durum değişiyordu. Ya bir ihanete uğradılarsa?... Kür Şad uzun boylu düşünmedi. Kesin bir sesle arkadaşlarına:

- “Çin kağanı bu gece sokağa çıkmıyacak. Onu tutmak için biz saraya saldıracağız” dedi.

Kırk kişi oraya zaten ölüme kadar çarpışmağa and içerek gelmişlerdi. Onlar için, sokakta tek yaverler giden Çin kağanını tutsak etmekle, binlerce çerinin koruduğu saraya saldırmak arasında hiçbir ayrım yokru. Yaptıkları işin büyüklüğüne, kendilerinden yüzlerce yıl sonra gelenlerin şaşacağı da akıllarına gelmiyordu. Bildikleri tek şey Türk şerefini kurtarmak için pusata davrandıkları idi.

Kür Şad başına tulgasını geçirmiş, en çok okla iş göreceğini bildiği için, ağırlık yapmasın diye zırh giymemişti. Bögü Alp da zırh giymemiş, fakat kılıç ve yaydan başka kemerine iki bıçak takmıştı.

Yamtar’ın iri kalkanı yanında idi. Kolunun altında bir de çok ağır taş vardı. Bu taşı demir kapıları kırmak için kullanacaktı. Kendisi gibi güçlü olan Yumru’da da böyle bir taş bulunuyordu.

İçlerinde hem tulgalı, hem zırhlı, hem de kalkanlı olan yalnız Gök Börü idi. Gözleri görmediği için onu baştan başa savunma pusatlarıyla donatmışlardı. Fakat Gök Börü dün geceki yakarıştan sonra gözlerinin yağıyı gördüğüne inandığı için yanına sadak ve yay almasını da unutmamıştı.

16 Kasım 2009 Pazartesi

cemile...

Onbeşinde yoktu çok sevmiştim
Gönlüm geçti bilmem niye
Yıllar bana sordu ilk aşk nerde
Kalbimdeki o çöllerde

Ne sıcak öpüşürdük biz gizlice
Kor nefesimde o aşk bitmişti
O hata beni hep ezdi ömrümce
Yıldız gibi kayıp gitmiştin

Cemile nerde hani nerde yok
Cemile nerde gecelerde o çöllerde yok

hiç tanımadığının birinin düğünü

düğün vardı. sokak arası düğündü. elektro sazın sesi kimi kulakların pasını silerken kimi kulaklara el arabası ile curuf atıyordu. geçiyordum. baktım. erkekler oynuyor. kadınlar camdan bakıyordu. küflü masalar atılmıştı. üzerinde sigara yanıkları dolu çuhalar...altlarında kediler dolanıyordu. çerez kabuklarını ağza layık bulmuyorlardı. oturanlar yaşlıydı. gençler oynuyordu. gençtir güler kocadır ne eder lafı aklımdan geçti. güldüm. çok değil. masaların üzerinde cerez tabakları vardı. seyrek şam fıstıkları yenmiş nohutlar kalmış...damat bir oraya bir buraya koşuyordu. misafirlere hoşgeldin diyordu. geçiyordum dedim ya. beni gördü. göz göze geldik. elime yapıştı. hoşgeldin dedi. tanıyamadı. normaldi. hemen oturttular beni masaya elsiz ayaksız. ben geçiyordum demeye kalmadan. demedim de bişey. kabullendim. acelem de yoktu bi yere. oturdum. yeni çerez tabağı geldi. başladım çerezlerden çöplenmeye. damat döndü dolaştı. az oynadı. yanıma geldi. ya kusura bakma tanıyamadım dedi. valla dedim ben de tanımıyorum sizi. geçiyordum. dedi herkesin nasibi. bu düğünde senin nasibinmiş. tanıştık vesileyle. ilerleyen dakikalarda kalktım bi de oynadım. iyi de ettim. sonra tekrar tebrik ettim uzaklaştım oradan...

13 Kasım 2009 Cuma

6 Kasım 2009 Cuma

vob reklamı

bok reklamı...reklam boku...reklamın bokunu çıkarmışlar...reklam yapmamışlar reklam sıçmışlar...yahu vobun reklamı mı olurmuş? hadi oldu sertap erener mi oynar kürek gibi yüzüyle neden opera yapar? yok mu kenan ışık, selçuk yöntem neyin tok sesli? ula ibrahim sadri bile olur da bu kadın olmaz. o kafadaki vob yazan şapka ne o? nedir o allasen? ulan sizi adam etmek için diktatör olmayı istiyorum. gerizekalılar! reklamdan anlamam ama voba reklam yapmak size kaldı ise pü topunuzun aklına gireyim..emeği geçenlerin ben ta...neyse.

3 Ekim 2009 Cumartesi

ali güven

gecikmiş de olsa size bi itiraf borçluyum sevgili izleyiciler..ben ali güven dinledim bir zamanlar. yoğun olarak yadigar, boynumun borcu gibi şarkıları ezberleyip huzunlendim. yolcu, butun kızlar guzel, gonlunden tasındım şarkıları ile kendimden geçip el çırptım. ve ne zaman bi yerde çıksa ne zaman adı geçse boğazıma kadar geliyor düğümleniyor diyemiyorum ben ali güveni seviyorum ulan diye. diyemiyorum tamam mı. yeter artık ben de insanım ben ali güveni seviyorum arkadaşlar. üzerime gelmeyin lütfen yalnız kalmak istiyorum...